22 Eylül 2014 Pazartesi

Türklerin Yaptığı En Popüler Aşk Filmleri

Geçen gün internette gezinirken son yıllarda Türklerin çektikleri filmlerle karşılaştım. Film izlemekten müthiş keyif alan biri olarak, çoğunu izlemiş olmanın verdiği keyifle çeşitli düşüncelere daldım. Filmleri ilk izlediğim andaki duygularım, yanımdaki kişiler, film öncesi & sonrası yaptığım aktiviteler… Kısacası anılarım canlandı gözümün önünde.


Aşk filmlerine daha dikkatli bakıyordum tabii. Neler geldi, neler geçti diyerek. Üstüne her tarz film senaryosunda yer alan aşk hikâyeleri canlandı gözümün önünde. Aşk, her yerde. E aşk kadınıyım ben, aşk için ölmeli; aşk, o zaman aşk diyenlerden. İşim de aşk için, aşıklar için ve aşkla yapıyorum. O yüzden sizinle üç popüler aşk filmi ile ilgili naçizane fikirlerimi paylaşmak istedim.


Hemen hemen herkes tarafından bilinen ve pek çok kişinin gözyaşlarıyla izlediği bir filmle başlayayım: Issız Adam! Aşk denilince aklımıza gelebilecek her duyguyu yaşatıyor bize Çağan Irmak. Tutku, fedakârlık, saçmalık, vazgeçiş, pişmanlık, mutluluk, acı… O kadar sızlatmıştı ki yüreğimi Ada’nın o haykırışı: “Niye koştun ki o zaman peşimden bu kadar, ha? Neden yani? Olmayacağını biliyordun, yapamayacağını bilerek... NEDEN?”  Hele o Ayla Dikmen’ler yok mu? Bir aşkın, bir acının üstünden ne kadar geçerse geçsin Ada’nın tokası misali birden çıkar karşına ve yeniden darma duman eder her yeri. Derken daha da artar acılar, pişmanlıklar, özlemler… Unutulmazlarım arasında bu film. İzlemeyen yoktur ya, varsa muhakkak izlesin derim. Sulu gözlü biriysek de peçeteleri hazırlamayı unutmayalım.

Sıradaki popüler aşk filmi ise, tabii ki İncir Reçeli. Bu da çok konuşulan, çok yazılan bir film. İsyan şarkısında sigarayı söndüren o yağmur damlası sayesinde Halil Sezai ile tanıştık ve ortada hiçbir şey yokken, bir şarkıyla durup dururken depresyonda hissetmemize neden olan bir dönem yaşadık. Aslında ilk izlediğimde çok etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. Filmin daha çok başlarında sonunu tahmin ettirdiği için hoşuma gitmediğini bile söyleyebilirim. Belki Duygu'nun Aids olmasının en sonda şok etkisi yaratmasını bekliyordum. Ancak tesadüf eseri ikinci izleyişimde gözyaşlarımı tutamadım. Aşk işte, her şeye rağmen aşk. Sana nefes olan da, nefesini kesen de; sevinçten midende kelebekler uçurtan da, kramplar girdiren de… Aşk ölümsüzdür bence de. Ölümlü olan bu aşk hikâyelerinin kahramanlarıdır.

Üçüncü olarak bahsetmek istediğim aşk filmi ise Başka Dilde Aşk: “Hiç konuşmadan anlaşabilir miyiz acaba?” diyordu Zeynep. Biriyle aynı dili konuşmadan sağlıklı iletişim kurmak bu kadar zorken, çok cesur bir kararla bir aşka yelken açıyordu. Sosyal baskıları yok sayma çabaları da cabası. Son sahnede evden çıkamayacak sanmıştım, bir şekilde Onur’un onu fark edeceğini ve sarılacaklarını. Zeynep’in Onur’un duyamayışını kullanarak evden gitmesi adeta bir kaçıştı benim için. İçimden “Hayır” dedim. Neyse ki bu hayal kırıklığım çok uzun sürmeden geri geldin. İyi ki geldin, Hoş geldin.

Daha sonra, birkaç filmle ilgili yorumlarıma devam ederim. Şimdilik yetsin J



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder