Önüm, arkam, sağım, solum ebe; evlenmeyen soobeee! Whatsapp’ta o gördüğünüz kız bile telli duvaklı, lakin benim parmağımda henüz bir tektaş yüzük bile yok. Yani bırakın evlenmeyi daha evlilik teklifi bile alamadım.
Halbuki 2014’te sağ elimde
bir yüzük olmalıydı ve o yüzük hiç vakit kaybetmeden 2015’te sol ele geçmeliydi. Böyle olmalıydı
çünkü bütün falcılar, ahh şu falcılar!.. Hemen hemen hepsi bana bu tarihleri
vermişti. “Görüyorum görüyorum 2015’te evlilik
görüyorum!” Görememişlerdi. Yaptıkları tek şey eşeğin aklına zorla karpuz
kabuğu sokmaktan ibaretti. Evet buradaki eşek ben oluyorum, çünkü hak ettim
bunu. Size de anlatayım da siz de gülün bu trajikomik halime. Ama insan bütün
bunlardan sonra nasıl evlilik teklifi beklentisi
içerisinde olmasın ki! Bu olayı
yaşadığım günden beri falcıya falan gitmiyorum. İnsanlara karşı beklenti içinde
değilim; artık tüm beklentilerimi bir bavula sığdırıp tavan arasına çıkardım.
Doğum günümdü, benim altı yılı yarıladığım bir
sevgilim vardı. Yıl olmuş 2014 söyler misiniz nasıl olur da artık beklenti
içerisinde olmam ki?.
Yıl 2009 yine bir doğum günü
seremonisi, bana tavşan almıştı. Ama bir ay yaşatabildim; öldü. Bir daha bana
hayvan almamasını özellikle istedim; yazık ölüyor, sonra üzüldüğümle
kalakalıyorum.
Yıl 2010, o yıl üniversiteyi
kazanmıştım ve Bursa’daydım, yan yanaydık. Çok güzel bir gündü bana ne aldığını
tam hatırlayamıyorum. Hatırladığım tek şey yatağımın güller ve içinde notlar
olan bir sürü balonla kaplı olduğuydu. Dışında “patlat beni”, içinde ise “seni
seviyorum, gün daha bitmedi, aşağıya bak” yazılı notlar vardı.
Yıl 2011, o yıl kutlayamadık
beraber, çünkü babaannesi vefat etmişti.
Yıl 2012’de ise
Paşabahçe’den ikili İstanbul temalı mumluk almıştı. Mumları, özellikle de
kokulu mumları çok severim.
Yıl 2013, canım çok fazla
tatlı çekmişti. Ev arkadaşımla pastaneye gittik, tatlımızı yedik, tavlamızı
oynadık. Yolda o erkek arkadaşına geçti, meğer anahtarı önceden sevgilime
vermiş. Kapıdan içeri bir girdim ki, kapı girişinden odama kadar notlar vardı.
Odamda ise her yer balonlarla kaplıydı. Hediyesi için tartıştık diyebilirim. Çünkü
bir insan hiç mi beceremez sürpriz yapmayı, hediye almayı... Ama beceremiyor
arkadaş! Kağıtlar mesela, özensiz sırf yazılmış olmak yazılmış gibiydiler.
Hediye derseniz de yine AVM’de gördüğümüz, benim almak isteyip de aman alma ya
dediği şey; paketiyle beni bekliyordu. Kızdığım şey artık hediyelerinin bir
sürpriz olamaması, çünkü hep aynı terane!.. Ben bir şey beğenirim, o burnumdan
getirir aldırmamak için, sonra gider kendisi alır; eee ne anladım ben bu işten!
Yıl 2014!!! Tahmin edersiniz ki artık alınacak
hediye belli; yıllardır bu tarih söylendi duruldu; hem bundan ala zaman mı olur?
O yüzük bu parmağa takılmalı. Yıl bitecek neredeyse, ya şimdi ya şimdi! Sonrası
yok bunun! Yok yani, düşünemiyorum bile sonrası olabileceğini. Tüm işaretler
bana bu yılı gösterdi. Neyse biz o geceye dönelim. Yıl 2014, ben evlenme teklifi beklerken; karşımda
yeşil ahşap bir matruşka!... Bir süre
öylece boş boş baktım. Sanırım fark etti beğenmediğimi. Ama sevinçten uçamazdım
ya! İçinde belki tektaş yüzük vardır ümidiyle, bir gayret tek tek doğurttum
bebekleri ama; boştu. Bomboş!.. Matruşkanın içinin boşluğu kadar anlamsız ve
boş boş bakan gözlerimin içine doğru dalarak şöyle dedi: “Giderek bir bütün
oluyoruz ve ya şöyle düşünebilirsin giderek büyüyor sevgimiz!”
Sustum… Hani neredeydi evlenme teklifi, nerdeydi evlenme teklifi yüzüğü? Her şeyin sorumlusu
falcılar mı? Yoksa benim yılları kumbara misali biriktirip, onlara anlamlar
yükleyip, beklenti zincirleri mi oluşturmam bilemiyorum. Tek bildiğim büyük bir
hayal kırıklığı yaşadığımdı!
Hayır yani arkadaşım, sırası
mıydı şimdi alışkanlığını değiştirmenin?
Her zaman yaptığın gibi, neden gidip istediğimi bildiğin şeyi alıp
gelmedin? Ne değişmişti? Ne olmuştu? Bilemiyorum; bildiğim tek şey o günden
sonra beklentilerimi rafa kaldırdığım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder